Makale
‘Siyasal İslamcılık’ ve Nahda..
Müslüman Dünya' son iki yüzyılda iki önemli geliÅŸmeyle karşı karşıya geldi. Ä°lki, 19. yüzyıl boyunca birçok Ä°slam ülkesinin Batı'lı güçler tarafından sömürgeleÅŸtirilmesiydi. DiÄŸeriyse sömürgecilik sonrası döneme damgasını vuran “vekalet rejimleri”ydi. 1920'lerin başında Osmanlı Devleti'nin de tasfiyesiyle, Orta Asya'dan Sahraaltı Afrikası'na, Adriyatik'den Hint Okyanusu'na, Balkanlar'dan Güney Asya'ya kadar Ä°slam coÄŸrafyası gayrimüslim güçlerin eline geçti. Ä°slamcılık hareketlerinin, bu iki önemli geliÅŸmenin etkisiyle ÅŸekillendiÄŸini söylemek gerekiyor.
Ä°slamcı hareketler sömürgeciliÄŸe karşı geliÅŸen milli hareketlerin ya kurucusu yahut iÅŸtirakçisiydiler. II. Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgeci güçler iÅŸgal ettikleri ülkelerden çekilirken arkalarında “vekalet rejimleri” bıraktılar. Vekalet rejimlerinin bir kısmında krallar ve emirler, bir kısmındaysa “askerler” iktidardaydı. Sivil toplumun en önemli bileÅŸeni olan Ä°slamcılar ise siyasal sisteme dahil edilmediler, tam tersine, baskı altına alınarak yeraltına itildiler. DoÄŸrudan doÄŸruya Ä°slamî kimliÄŸi hedef alan uygulamalar sebebiyle bu hareketler ideolojik olarak da sertleÅŸtiler. Ä°slamcı fikriyatın doktrinize edilmesinde 'sosyalizm' gibi ideolojilerin Ä°slam dünyasında cazip görülerek yayılması da rol oynadı. Öte yandan sözde bağımsız 20 kadar Arap devletinin “Filistin meselesi”ndeki acziyeti “Arap milliyetçiliÄŸi”ni zayıflatırken, Ä°slamcılığın radikalleÅŸmesinde bir hayli etkili oldu.
1990'ların baÅŸlarında Tunus ve Cezayir'de seçimlere giren “Ä°slami YöneliÅŸ Hareketi (Nahda)” ile “Ä°slami Selamet Cephesi (FÄ°S)”ÅŸiddetle bastırıldı. Batı, Tunus ile Cezayir ve Mısır'da diktatörleri destekledi. Ä°slamcı hareketlerin demokratik yoldan iktidar olmalarına, toplumsal sorunlarla yüzleÅŸmelerine, dikta rejimlerinin ağır baskısıyla ÅŸekillenen zaaflarını gidermelerine imkan tanınmadı. Diktatörlük rejimleri ülke halklarının ekonomik durumlarını iyileÅŸtirmekten de acizdi. Ãœlke kaynakları bir grubun elinde toplandı; yolsuzluk, yoksulluk kangren hale geldi. Bütün bunlar gençlerin daha radikalleÅŸmesi ve yer yer ÅŸiddete yönelmelerinden baÅŸkaca bir sonuç vermedi.
“Arap Baharı” yeni bir umut dalgası oluÅŸturduysa da çok kısa sürdü. Mısır'da askeri bir darbe oldu ve “Müslüman KardeÅŸler” tekrar sistem dışına itildi. Suriye'de siyasal ve hukuki reform yapmamakta direnen Esed rejimi ülkeyi bir iç savaÅŸa sürükledi. Bütün bu geliÅŸmeler dinî radikalleÅŸmenin en kötü ürünlerinin ortaya çıkmasına yol açarken, mutedil hareketler güç kaybetti.
Sadece Tunus'ta, öteden beri mutedil çizgisiyle tanınan RaÅŸid GannuÅŸi'nin liderliÄŸindeki “Nahda” hareketi fırtınalı denizden sakin limana çekilebildi. Geçenlerde yapılan kongresinde “Nahda”, siyasi faaliyet ile Ä°slami tebliÄŸ faaliyetlerini biribirinden ayırma kararı verdi. Böylece Nahda'nın toplumun her kesimine açılan bir parti olduÄŸu ve demokratik siyasetin koÅŸullarına baÄŸlı kalacağı ilan edildi. Kongrede Nahda'nın yeni yol haritasını açıklayan GannuÅŸi'nin ÅŸu sözleri bu yazının da bir özetiydi:
“Biz geliÅŸen bir hareketiz. Kendi hatalarımızı dile getirmekten utanacak bir hareket deÄŸiliz. Her ÅŸeyden önce beÅŸeriz. Nahda Hareketi yetmiÅŸli yıllardan bugüne geliÅŸmekten hiçbir zaman geri kalmamıştır. KimliÄŸin tehdit altında olduÄŸu dönemde kimlik için mücadele veren akaidî bir hareketten, totaliter rejime karşı demokrasi için mücadele veren protesto hareketine ve oradan da Ä°slami referanslara ve deÄŸerlere sahip ulusal, demokratik Müslüman bir partiye dönüşmüştür.”
Henüz yorum yapılmamış.